Danışmanlığın Yükselişi...

Şirketlerin uğraşma zorunda oldukları konular günümüzde öylesine karmaşık ki her konuyla ilgili uzmanlığı tam zamanlı olarak işe almak hem imkansız hem de anlamlı olmuyor.Şu anda şirketler kadrolarını şişirmeden sabit giderlerini değişken giderlere dönüşmek açısından  günümüzde  danışman kullanımı artırmaktadır.

Şirketler danışmanlara yalnızca gerekli süre için ve belirli bir projeyi gerçekleştirmek üzere ödeme yapıyorlar.İşe alım masrafları, adaptasyon ve  iş öğrenme zaman kaybı ve genel  gider gibi maliyetleri  ortadan kaldırır.İyi danışmanlar, farklı sektörler, farklı pazarlarda çalışıp deneyim biriktirmiş farklı şirketlerin birbirinden farklı projelerinde çalışmış, değişik sorunların çözümüne katkıda bulunmuşlardır. İyi bir danışmanlık şirketinin ya da işinin ehli bir danışmanın sahip olduğu bilgi ve deneyim, herhangi bir insanın ya da şirketin tek başına elde edemeyeceği kadar değerli bir birikimdir.

Danışmana Kim, Neden İhtiyaç Duyar?

Şu meşhur çoban ve danışman hikâyesini siz de bilirsiniz:

“Havalı arabasıyla, iki dirhem bir çekirdek kırlarda yol almakta olan yakışıklı ve meşhur danışman, büyük bir otlakta yüzlerce koyunu otlatan bir çoban görür. Arabasından iner, çobanla biraz sohbet ettikten sonra der ki: “Size bu sürüde kaç koyun olduğunu hemen söyleyebilirim, eğer bilirsem sizin bir koyununuzu alırım.”  Çoban kabul eder. Danışman, bilgisayarını açar, birkaç işlem yaptıktan sonra çobana “Sürünüzde 735 tane koyun var.” der Çoban hafif şaşkınlıkla ”Evet doğru bildiniz.” diye yanıt verir. Danışman elde ettiği başarıdan gururlanarak kazandığı koyunu alır ve tam hareket edecekken çoban, “Ben de sizin mesleğinizi doğru bilirsem hayvanı geri alabilir miyim?” diye sorar. Danışman, kendinden çok emin bir şekilde  “Tamam.” der. Çoban, hiç tereddütsüz “Siz danışmansınız.” der. Danışman şaşırarak, “Bunu nasıl bildiniz?” diye sorar. Bu kez çoban arabadan koyunu indirirken gururla danışmana bakar ve “Danışman olduğunuzu üç davranışınızdan anladım: Birincisi benim bildiğimi bana sattınız, ikincisi benim bildiğimi bana satmak için para aldınız, üçüncüsü de koyun diye sürünün köpeğini aldınız.” der.

Dürüst olmak gerekirse bu fıkra komik olduğu kadar da gerçek. Nasıl her mesleğin şarlatanları varsa danışmanlığın da şarlatanları var. Üstelik danışmanlık diğer mesleklere göre “şarlatanlığa” daha elverişli bir meslek.

Antik çağda insanlar, filozoflara hayata ilişkin sorular sorar, tavsiyeler alırlardı. Bunun karşılığında da “danışmanlık” ücreti öderlerdi. Rönesans dönemine kadar danışmanlık,  “filozof” olmakla eş değerdi.

Günümüzde ise danışmanlık, maalesef içi en çok boşaltılmış meslekler arasında yer alıyor. 2008 finans krizinden sonra gelişmiş ülkelerde yaşanan ekonomik durgunluk,  dünyanın her yerinde en çok beyaz yakalıları vurdu. Birçok üst düzey yönetici “işsiz” olmaktansa “danışman” olmayı tercih etti. Bir yandan geçim kaygısı diğer yandan statü endişesiyle, aslında kendisi danışmanlığa muhtaç birçok yönetici, şirketlere danışmanlık yapmaya başladı.

Danışmanlıkta kötü örnekler çok fazla. Ama bunları bir yana koyarsak aslında içinde yaşadığımız çağ, danışmanlığa en fazla talep olan ve bu talebin giderek arttığı bir çağ. Geleceğin mesleklerini tahmin eden kuruluşlar ve sosyal araştırmacılar, danışmanlığa talebin her geçen gün artacağını vurguluyorlar. Sadece yönetim danışmanlığı değil hayatın her alanda danışmanlığa talep çok artacak.

Hayat insanlar için de kurumlar için de karmaşıklaştıkça ve riskler arttıkça bilgiye olan ihtiyaç da artıyor. Aslında bilgi çok bol; hemen herkes birkaç saniye içinde “istemediği kadar” bilgi edinebiliyor ama bilgi bollaştıkça “doğru bilginin” kıymeti artıyor. Karar vericiler bu karmaşanın içinden çıkmak ve doğru karar almak için daha fazla danışmanlık talep ediyorlar. Danışmanlığın yükselmesi bu yüzden.

Sadece devlet ya da şirket yönetmek için değil, bireysel olarak da hayatımızın her alanında danışmanlara ihtiyaç duyarız. Kariyerimizi planlamak için de, evimizi döşemek için de, ne giyeceğimize ne yiyeceğimize karar vermek için de danışmana ihtiyacımız vardır. 

Danışmanlığın özü, bir kişiye ya da bir kuruma “doğru karar” aldırtacak “iyi bir fikir” vermektir. Konusunun uzmanı olan bir danışmanın vereceği “iyi bir fikir” gerçekten fark yaratır ve paha biçilmezdir.

Bugünün yöneticisi, hangi işin başında olursa olsun, doğru karar almak ve bu kararı hayata geçirmek için destek almak zorunda. İş hayatı artık çok karmaşık ve çok hızlı akıyor. Rekabet her sektörde çok sert. Üst düzey yöneticiler her geçen gün daha fazla sorumluluk üstlenip her biri uzmanlık isteyen birbirinden farkı alanları yönettiklerinden dolayı,  “doğru karar” almak için danışmanlara ihtiyaç duyuyorlar.

İyi danışmanlar, farklı sektörler, farklı pazarlarda çalışıp deneyim biriktirmiş. farklı şirketlerin birbirinden farklı projelerinde çalışmış, değişik sorunların çözümüne katkıda bulunmuşlardır. İyi bir danışmanlık şirketinin ya da işinin ehli bir danışmanın sahip olduğu bilgi ve deneyim, herhangi bir insanın ya da şirketin tek başına elde edemeyeceği kadar değerli bir birikimdir.

İyi bir danışman şirkete “dışarıdan” taze bilgi getirerek şirketin “işletme körlüğünü” aşmasına yardım eder. Farklı alanlarda biriktirdiği bilgileri kullanarak en doğru çözüme varılmasını sağlar. Ayrıca danışman, “dışarıdan gelen” birisi olduğu için, şirkettin içindeki çekişmelerin bir parçası olmaz. Danışman önyargısız, tarafsız ve bağımsızdır.

Herhangi bir alanda bilgili olan bir insanın bir başkasına yol göstermesi, insanlık tarihi kadar eskidir. Çoğu insan kendisini yeterince bilgili hissetmediği bir durumda, aklına, deneyimine güvendiği birisine danışır.

Danışmanın görevi danışmanlık yaptığı kişi ya da kurumun “aklını çoğaltmaktır.”

Bazı danışmanlarla çalışması kolay bazılarıyla zordur; bazıları güler yüzlü bazıları asık suratlıdır; bazıları alçakgönüllü bazıları kibirlidir; bazıları karizmatik bazıları sıradandır; ama bunların hepsi ikinci planda gelen özelliklerdir. Bir danışmanın olmazsa olmaz iki özelliği, “bilgisi” ve “güvenilir” olmasıdır. Danışmanın bu iki özelliğe birden sahip olması gerekir. Birisinin eksik olması, söz konusu danışmanla çalışmamak için yeterli bir nedendir.

Bilgili ama güvenilmez olan tehlikelidir. Uzak durmak gerekir. Kişilere ve kurumlara zarar verir.

Diğer taraftan sadece güvenilir olmak da danışmanlık yapmak için yeterli değildir.  Tek özellikleri “güvenilir olmak” olan aile dostlarını, yakınları, ahbapları danışman olarak seçmek hiç bir fayda sağlamaz. Sohbet etmek danışmanlık değildir. Şirketlerin ihtiyacı olan, kendilerini onaylayacak değil, onların akıllarını çoğaltacak danışmanlardır.

Danışmanlar sadece tavsiyede bulunmaz, “doğru kararı” hayata geçirmek için insanları ve şirketleri ikna etme çabası da gösterirler. Danışmanlar, kişilere veya kurumlara göremediklerini gösterir, onların ufkunu açar, akıllarını çoğaltırlar.

Ama bazı insanlar ve bazı kurumlar en iyiyi, en doğruyu kendilerinin bildiğini iddia ederler. Kimsenin aklına güvenmezler. Bu insanlar, isteseler bile, bu tavırlarından ötürü danışmanlardan faydalanamazlar.  Danışman tutup, onlara hatırı sayılır paralar verip yine de kendi bildiğini yapan birçok kişi ve kurum var. Bunlara kimsenin sözü geçmez.

Bazı kişi veya kurumlar ise neyi bilip neyi bilmediklerinin farkındadırlar. Bilmedikleri konularda danışmanlık alıp kendi akıllarını çoğaltırlar.  Bu insanlar ve kurumlar “başkasının aklını kullanabilme aklına” sahiptirler.

Maalesef “başkasının aklından yararlanma aklı” herkeste yok. 

Temel AKSOY (temelaksoy.com)